Fertten Cemiyete Kurtuluşun Yolları 1
Bugünlerde daha sık
karşılaştığımız fakat özellikle cumhuriyetin ilanından sonra bu vatanın kangreni haline gelen kendinden
önceki nesli beğenmeme , öğütlerinin dinlememe, onlardan uzaklaşma
hastalığı bizleri derinden
yaralamaktadır.
Bu durumun ibtidası çok evvele dayansa da
hâssaten cumhuriyetten sonraki kuşaklarda zirveye çıkmıştır. Harf inklabı,
tevhid-i tedrisat kanunu ve ellerdeki kitapların toplanması gibi birçok hezeyanla cahil bırakılan
vatan evlatları 1960,1980 darbeleri,28 şubat süreci gibi vatanın bağrına
saplanan hançerlerle daha da cahil bırakıldı. Bugün kısmen de olsa
fen ve teknolojide ilerlemiş lâkin ceddinin edeb ve hayasına şiddetle muhtaç
evlatları büyüklerinin öğüt ve tecrübelerinin küçümsemektedir.
İslam kelimesinin kökü ‘’esleme’’ dir
ve teslimiyet anlamına gelir.Sabah akşam
mensubu olmakla şerefyâb olduğumuz Din adını Teslimiyetten alır. En başta
Allah’a ve hükümlerine, bize bu hükümlerin bildiricisi ve ete kemiğe bürünmüş
hali olna peygamber(s.a.v)’e , ulemaya, dedeye, anaya, babaya… bütün Hakk ve
hakikati söyleyene Hakk nâmına teslimiyeti temel alır.
İman derinlemesine bir sevgi, muhabbet ve
ihlas ifade eder. Muhabbet ve sevgi teslimiyeti meydana çıkarır. Muhabbetin
olmadığı yerde itaat, teslimiyet gibi kavramların esamesi dahi okunmaz. Bundan
dolayı teslimiyet ve itaat kulların kalbindeki imanın kemalini gösteren bir
aynadır aslında!
İmanın şahlanışını Fahr-i Kâinat (s.a.v)’in
tedrisatıyla yaşayan ashab-ı güzîn(r.a) Peygamber(s.a.v)’in emrini ‘’Neden, niçin’’ diye sorgulamayıp,
anında ‘’Semiğnâ ve etağnâ’’ işittik ve itaat ettik diyerek tatbik hususunda
adeta yarışmışlardır. İşte onların ‘’Her biri
gökteki yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız doğru yolu bulursunuz.’’
hadisine konu olmalarının anahtarı bu ‘’Semiğnâ ve etağnâ’’ dır.
Alemlere rahmet olarak gönderilen bir
Peygamberin, bu kutlu yolda Rabbinden başka kimi vardı? İslam dini sadece onun
evinde hakim değil miydi? İslam toprakları sadece onun ayak bastığı topraklar
değil miydi?
Rabbine teslim olmuş, Hakk’a itaat ve
teslimiyetten zerre şaşmayan bir Peygamber ve onun kutlu yolunda ona teslim
olmuş ashabla bugün bu ümmet 1,5 milyarı geçmiş, İslamiyet bir hanede hakim
iken bugün okyanuslar aşıp kıatalara yayılmıştır.
Allahuekber!
O söylemişse
doğrudur!
İşittik ve
itaat ettik Ya Resulallah...
Teslimiyetin sebebi neydi ki? O ümmî bir
peygamber değil miydi? Ömrünün sonlarında gelen vahiyleri ve tebliğ
mektublarını dahi kâtib ashâbına
yazdırmış bir ümmî peygamber değil miydi?
O (s.a.v) ümmî olabilirdi lâkin Allah teala
onu seçmiş, yetiştirmiş ve hatadan
korumuştu. Sözü günümüze getirirsek başta anne ve baba olmak üzere Hakk yolda
olan tüm büyüklerimizi Allah bizim için önceden dünyaya göndermiş, yetiştirmiş
ve adeta bize hazırlamıştır.Elbette ki Hakk’ı inkar edip, dalalet kuyularında
kendine itaat bekleyen büyüklerimize bu hususta hayır demeyi bilmeliyiz fakat
istikamet üzere yaşayan gözümüzün nuru ana ve babamız ümmî olsa dahi sevgi,
muhabbet ve tecrübeleriyle itaati hak etmiştir.
Şu Devlet-i Âli Osmâniye’nin kurucu
padişahları Ertuğrul gazi, Osman gazi ve
Orhan gazinin ümmî olduğu tarih kitaplarında mevcuttur. Bu yüce insanların
müthiş kavrama yetenekleriyle, cehaletle değil ilimle, planlı, teşkilatlı, âdil
bir devlet kurmaları başta şeyh Edebali olmak üzere büyüklerinin sohbetlerine,
eğitimlerine ve tecrübelerine teslimiyetten başka ne ile açıklanabilir? İlim,
hikmet ve muhabbet yuvası olan câmii, tekke, zâviye ve medreselerde ilim ve
hikmet erbabına itaatten gayri ne olabilir? Evet efendi ceddimizin ‘’kulak
mollası’’ tabiri buradan gelse gerektir.
Hiç kimseyi küçümsemeyin, hor görmeyin hatta
‘’Bin bilsen de bir bilene sor.’’
emrince az bilse de, öz bilen büyüklerinize
sorun, istişare yapın.Bugün yüzyılını tamamlamaya yaklaşan bir devlet siyasi,
sosyal , politik,ekonomik ve askeri bir çok problemle boğuşuyorsa geçmiş
büyüklerinden gereken dersi alamamış demektir.Geçmişini redderek ben bilirim
havasına giren her birey bugün olmasa bile yarın bir sille-i Osmaniyye yiyecektir.
Siz büyüklerin kıymetini hiç Afrikalı birine sordunuz mu?
Ah afrikalı ah, gelde anlat şu büyük kıymeti bilmeyen, ilmi sadece üniversite kapısında zanneden biçarelere.
De ki: Biz büyüklerimiz öldüğünde büyük bir kütüphane öldü sayarız.Zira onların tecrübeleri, öğrendikleri ve öğrettiklerini biz hiçbir kütüphanede bulamazdık.
Sahi ya bugün bilgiçlik tasladığımız atasözlerinin sahiblerinin kaçı üniversite bitirmişti acaba?
Şu hikmet dolu olay ne acayiptir:
‘’Bir gün
üniversite de yeni öğretim görevlisi olmuş hoca, sınıfta ilk dersine
başlamıştır. Ders içinde öğrenciler arasında ki konuşmalarda herkesin birbirine
‘’hocam’’ şeklinde hitap etmesi dikkatini çekmiştir. Hoca şaşırmıştır. Herkes
hocaysa ben kimim?
Ders biter ve teneffüs arası verilir. Hoca bu
durum sadece bu sınıfta vardır herhalde düşüncesiyle hava almak için bahçeye
çıkar.Bahçede de aynı durumla karşılaşan hoca, hayal kırıklığına uğrayarak
sadece havasını almıştır. Bu durum hocanın gururuna dokunmuştur çünkü kendisi
yıllarca eğitim aldığı halde lafzan bu insanlar aynı kefeye konmaktadır.
Hoca ikinci derse girmiş ve aynı hitaplarla
yine karşılaşmıştır. Artık dayanamaz ve kızgın bir halde derki:
‘’Biri bana neden burada herkese
‘’hoca’’ dendiğini açıklasın! ’’
Öğrencilerden
biri izin isteyerek ayağa kalkar ve olayın sebebi hikmetini şu veciz ifadeyle
açıklar.
‘’Hocam
bizce her insanda öğrenilecek bir şey olduğu için, biz herkese ‘’hoca’’ deriz!
’’
Hoca bu hikmet dolu cevap karşısında hatasını
anlamış ve kibrinden vazgeçmiştir.
Efendim belki herkes haddini bilecek, ne demek
öğrenciye ‘’hoca’’ demek diyebilirisiniz. Fakat bu öğrencinin ifadesinin hiç mi
haklılık payı yok!
Allahım,
bizlere büyüğüyle küçüğüyle, Hak üzere birlik ve beraberlik nasîp eyle. İslâmı,
birliğimiz tutkalı eyle.
Amin.
Selamette
kalın efendim.
Hakan İNCE
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder