Kadın ve Toplum
Sonu gelmeyen
içtimai dertlerimizin çözümünde temel taşlardan biride hiç şüphesiz kadın ve
toplumsal görevidir.
İslam, emir ve
nehiyleriyle fert ve cemiyet hayatını düzenleyen, içinde hiçbir şüphenin
olmadığı hakikattir. İslam cemiyet olgusu içinde aileyi dayanak alır. Şüphesiz
ki ailede kilit noktası ise kadındır. Bu yüzden kadın toplumun imtihanı
olmuştur.
Peygamber(s.a.v)
sözüdür:
‘’Benden sonra
size en büyük imtihan olarak kadınları bırakıyorum.’’ (Buhari, Nikah 17)
Elbette bu konu çok
geniştir ama ben kadının çalışması, iş ve maaş sahibi olması vb.. mevcut
hallerin doğurduğu içtimai sıkıntılarımıza değinmek istiyorum.
Asrın getirdiği
geri kalmışlık duygusu, toplumumuzu ne yazık ki körü körüne bir batı
taklitçiliğine itmiştir. Ve bütün sıkıntılar temel varlığımız ‘’Aile’’
kavramının bu taklitçilik uğruna katledilmesiyle meydan yerine çıkmıştır.
Feminizm müdafilerinin süfli çabasıyla,
kadının erkek gibi yetiştirilmesi, aynı ortamda aynı meşguliyet ve mesuliyetler
altında yaşamaya sevk edilmesi toplumda vâki olan mevcut sıkıntıların kaynak
noktalarından biri olarak ele alınabilir.
Kadını asrî köle
haline getiren, erkek gibi çalıştıran, onun en şerefli mesleği ve asli görevi
olan ana’lıktan alıkoyan bu hal mel’undur ve merduttur.
Kadının çalışması:
- Ailesinin nafakasını karşılamakla yükümlü olan birçok
erkeğin işsiz güçsüz kalmasına sebep oluşturmuştur. Çünkü bu yerler kadınlar
tarafından işgal edilmiştir. Bu hal toplumda karı-koca çalışan ailelerin evine
yüklü miktarda maaş getirirken, birçok ailenin asgari ücreti dahi elde
edememesini, ciddi sıkıntılar içinde yaşamasını beraberinde getirmiştir.
- Yine kadının çalışması, evladına ayıracağı vakti masa
başında tüketmesi; düzensiz, kontrole imkan vermeyen ve zerre ideal taşımayan
bir gençliği mevcut kılmıştır.
- Evlenme sürelerinin uzaması ve evlenme oranlarının
azalması kadının çalışmasının da içinde bulunduğu etkenler zümresinin bir
sonucudur.
- Uzayan evlilik süreçleri flört denilen zırvayı uzattıkça
uzatmıştır. Yıllarca flört ve sonrasında gelen evlilikler ise genelde nikah
dairesinden çıktıktan kısa bir süre sonra soluğu mahkemede alan insanlara bizleri aşina kılmıştır.
‘’Nikahta keramet
vardır.’’ Sözü eskilerin sözü olarak kalmış, nikahsız olarak yaşanan dalalet
yılları, nikahla gelen kerameti de ortadan kaldırmıştır.
-Çalışan kadının aldığı maaş, onu özgürlük olarak
adlandırdığı birçok işe sevketmiştir. Bu durum bireyin birçok mesuliyet ve
fedakarlıktan kaçmasına sebep olmuş ve boşanma sürecini tetiklemiştir. Yaşlı
bekarların sayısının bu kadar artmasında
bu halin göz ardı edilmemesi gerekir.
Zaten çok az ilgi
gören çocuk, boşanmayla beraber büyük bir boşlukta kalmış, eğer çevresini de iyi
insanlarla kuramazsa fesat çukurlarında kaybolması işten bile değildir.
Bir annenin
şüphesiz en büyük görevi dine, vatana ve ümmete hayırlı, sâlih bir evlat
yetiştirmektir.Annesinin ilgi ve alakası ise bir çocuğun en büyük hakkıdır.
Çocuğu bundan mahrum bırakmak hainlik, değilse gâfilliktir.
Güçlü bir devlet ve
ümmet istiyorsak kadını asli görevine davet etmeli, temel iş sahası olan evine
iade etmeliyiz. Yarının ümmeti ilim ve edeple donanmış, olgun annelerin
yetiştirdiği, 7-24 üzerine titrediği iffet, fazilet ve fedakarlık sahibi olan
evlatlarıyla kurulmak mecburiyetindedir.
Yaşadığı gibi
inanmaya başlamış birçok insan tüm bu yazılanlara karşı çıkabilir. Ama şundan
şüpheniz olmasın ki:
Biz nerede durması
gerektiğini ve kimin evlatları, torunları olduğunu gayet iyi bilen insanlarız.
Tek derdimiz ise Hakikatin hakkını vermektir.
Selametle…
Hakan İNCE
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder